Mobbing kavramı, son yıllarda işyerinde psikolojik şiddet, taciz anlamında kullanılmaktadır. Mobbing, kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkmaktadır.
Kamu personeli yönüyle olaya bakıldığında izin alma konusunda, iş dağılımında, çalışma ofisi belirlenmesinde, bulunduğu yerden başka yerlere sürekli veya geçici olarak görevlendirme olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkan mobbing, kamu personelinin verimliliğini yok ettiği gibi kurum ahengini de bozmaktadır.Kamu sektöründe meydana gelen mobbingin genellikle "hiyerarşik yapı" içinde ortaya çıktığı görülmektedir. Hiyerarşik yapının üst kademesinde bulunan yetkililerin alt kademedeki personele karşı uyguladığı ayrımcılık, yıldırma vb davranışları kasıtlı ve sistematik bir şekilde uygulaması mobbingi ortaya çıkarmaktadır.
Mevzuatımızda mobbingin bir tanımı yoktur.Ancak 2011 yılında Başbakanlık tarafından yayımlanan 2011/2 sayılı "İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi" isimli genelgede hem özel sektördeki hem de kamu sektöründeki meydana gelen mobbing ele almıştır. Çalışanlara yönelik mobbingin önlenmesi ve çalışanların mobbingden korunması için gerekli önlemlerin alınması hem işverene hem de idareye yüklemiştir.Sözü edilen Başbakanlık genelgesinde mobbingin, "kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde" ortaya çıktığı belirtilmiş olup, buna göre mobbingden söz edebilmek için ortaya koyulan fiilin kasıtlı ve sistematik bir şeklide meydana gelmesi gerekmektedir.
Türk Ceza Kanununun 96. Maddesinde " Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
" kuralına yer verilmekte olup, eziyet bir kimseye karşı insan onuruyla bağdaşmayan, acı çekme ve aşağılamaya yol açan sistematik ve süreklilik arz eden fiillerin işlenmesiyle meydana gelen suç olarak tanımlanmaktadır.
Danıştay İkinci Dairesi’nin E:2015/6046 sayılı kararında:
"Mobbing; işyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Mobbinge maruz kalan kişilerin, gördükleri zararın büyüklüğü ve etkisiyle işlerini yapamaz duruma gelmeleri söz konusudur. Psikolojik tacizin (mobbing) en bariz örneklerine ise; kendini göstermeyi engellemek, sözünü kesmek, yüksek sesle azarlamak, aşağılamak, sürekli eleştirmek, iş ortamında yokmuş gibi davranmak, iletişimin kesilmesi, fikirlerine itibar edilmemesi, asılsız söylenti, hoş olmayan imalar, nitelikli iş verilmemesi, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi ve her türlü kötü muamele, tehdit gibi durumlar gösterilmektedir." cümlelerine yer verilmektedir.
Dava ve şikayetlere yansıyan somut olaylara bakıldığında mobbing çeşitli şekillerde gerçekleşebileceği gibi belirli veya sınırlı mobbing sebepleri ve örnekleri yoktur. Mobbing yapılan memura her somut olay ve durum bazında mobbingin gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilir. Mobbing teşkil edebilecek fiiller son derece çeşitlidir;
Görev tanımı dışında iş yüklenmesi, görev yerinin nedensiz yere veya yeterli neden olmadan değiştirilmesi, sebepsiz yere soruşturma açılması, memura uydurma sebeplerle yazılı uyarıda bulunulması, tayin istemesi için baskı yapılması, en küçük hatasında memura tutanak tutulması, memurun yıllık izin veya mazeret izni taleplerinin nedensiz yere reddedilmesi, odasının yada çalışma ortamının sık sık değiştirilmesi, vb sık karşılaşılan mobbing hareketleri olarak görülmektedir.Ancak yukarıda da ifade edildiği üzere; bu fiillerin mobbing teşkil edebilmesi için uzun bir süre sistematik ve bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmeleri gerekmektedir.
Mobbinge uğradığını düşünen kamu görevlileri mobbing uygulayan personeli disiplin yönüyle kurumuna şikayet edebileceği gibi mobbing uygulayan kişiyi savcılığa şikayet edebilecektir. 657 sayılı Kanuna göre iş arkadaşlarına, maiyetindeki personele ve iş sahiplerine kötü muamelede bulunmak, iş arkadaşlarına ve iş sahiplerine söz veya hareketle sataşmak kınama cezasını gerektirmekte, hizmet içinde devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak aylıktan kesme cezasını gerektirmekte, aynı şekilde amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak Kademe İlerlemesinin Durdurulması cezası verilmesini öngörmektedir.
Şüphesiz kamu kurumlarında mobbing genellikle üst amir tarafından uygulandığından memurun disiplin soruşturması yoluyla netice alması kolay değildir. Bu nedenle, kamu görevlilerinin mobbing teşkil eden eylemler için idari yargıya gidip iptal davası açmaları mobbingin ispatı açısından önemlidir. Kamu görevlileri, baskı yapma, yıldırma amacıyla haklarında tesis edilen geçici görevlendirme, naklen atama, disiplin cezası verme gibi idari işlemlerin iptali istemiyle idari yargıda iptal davası açabilirler. Bu davalarda alacakları iptal kararları mobbingin en ciddi delili olup, iptal kararı ile birlikte hem kuruma hem de kişilere karşı tazminat davası açılması mümkündür.
Ayrıca, psikolojik taciz nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle, kamu görevlisinin kişisel kusurundan dolayı, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı adli yargıda tazminat davası açılabileceği gibi yukarıda yer verilen TCK 96. Madde uyarınca suç duyurusu da yapılabilecektir.
Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına bakıldığında son yıllarda mobbinge kararlarda yer verildiği ve tazminat ödenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.Danıştay Başkanlar Kurulunun 2016/100 sayılı kararında "Yeterli araştırma yapılmadan ve somut delillere dayanmadan temelsiz suçlamalarla soruşturma açılması üzerine bir dizi sürgüne, yasal olmayan cezalara ve şiddetli karalamalara maruz kalındığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödemesine karar verilmesi istemiyle Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına karşı açılan davada, İkinci Dairenin görevli olduğuna " karar verilmiş, Danıştay İkinci Dairesinin yukarıda yer verilen kararında ise :"Bu durumda, öğretmen olan davacının, ders programının haftanın geneline yayılarak zorlaştırıldığı ve aynı gün birkaç okula gidecek şekilde program yapıldığı, birbirine uzak dört okulda birden görevlendirildiği, davacıya birbiriyle çakışan görevler verildiği, kendisine uygulanan mobbing neticesinde ruhsal ve psikolojik sağlığının bozulduğu dikkate alındığında, olayda, manevi tazminata ilişkin koşulların oluştuğu sonucuna varılmıştır" şeklindeki gerekçe ile mobbingin sabit olduğu sonucuna varılarak tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi 2014/7998 sayılı kararında mobbinge ilişkin detaylı açıklama ve tespitlere yer verilmektedir. Kararda "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı Anayasa'nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına vurgu yapıldıktan sonra "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." şeklindeki 125. Maddesine değinilmiş, devamında "Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme'nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir" cümlesine yer verilmiştir.
Kararın devamında Yüksek Mahkeme;
"Söz konusu değerlendirmelerde Anayasa Mahkemesi, her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini vurgulamıştır. "
"Sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik olarak yapılacak incelemede olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır."
" Somut başvuruda özellikle başvurucu hakkında sık sık soruşturmalar açılmasında, başvurucunun süreklilik oluşturacak şekilde yazılı olarak uyarılmasında, başvurucudan sıklıkla savunma istenmesinde ve yaşadığı sağlık sorunları bilinmesine rağmen başvurucunun sunduğu belgelerin sorgulanmasında keyfîliğe kaçan durumların olduğu görülmektedir. İdare tarafından da tespit edildiği üzere süreklilik arz eden boyuta ulaştığı ve mesleki anlamda yıldırma amacı taşıdığı görülen söz konusu eylem ve işlemlerin sağlık sorunları bulunan başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaştığı anlaşılmaktadır.
" Kamusal makamlar, psikolojik taciz oluşturan durumları tespitle yetinmemeli; bu tür davranışların oluşmaması ya da telafi edilmesi amacıyla etkili önlemleri hızla almalıdır. "
"Sonuç olarak söz konusu eylem ve işlemlerin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmasına rağmen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için kamusal makamlar tarafından etkili önlemler alınmaması, başvurucunun uğradığı zararların giderilmemesi ve yargılamalar sonucunda derece mahkemelerince ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmaması nedenleriyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır."
"Somut olayda da söz konusu eylem ve işlemlerin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaştığı tespit edilmesine rağmen idare tarafından zamanında etkili önlemlerin alınmaması nedeniyle idareye atfedilecek bir hizmet kusurunun bulunduğu ve bu bağlamda başvurucunun zararlarının giderilmesi gerektiği açıktır." şeklindeki tespit ve gerekçeler ile tazminat davasını reddeden Erzurum 1. İdare Mahkemesi kararının Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 17.11.2021 günü Resmi gazetede yayımlanan 2018/11772 sayılı kararında görevlendirme işlemi yönünden yapılan incelemede özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kararda;
"42. Bazı kamu görevlilerinin hizmetin niteliği gereği belirli nedenlerle veya dönemlerde başka yerlere atanmaları ya da görevlendirilmeleri söz konusu olabilir. Bu konuda İdareye belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma veya görev yerinin değiştirilmemesi konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin -kendi mevzuatı çerçevesinde- ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate alarak bu talepleri karşılayamaması olağandır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur
43. Bu noktada kamu hizmetlerinin sürekliliği ve düzenliliği ilkesi ile kamu görevlilerinin özel hayatına saygı hakları arasında adil bir dengenin gözetilmesi ve alınan tedbirin bireyselleştirilmesi gerekir. Başka bir anlatımla temel haklara müdahale teşkil eden işlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında bireye düşen fedakârlığın ağırlığı, başvurucunun mesleğinin niteliği ve atama işlemine tabi tutulmasına neden olan koşullar gözönünde bulundurulmalı, kamunun veya kimi zaman başka bir bireyin menfaati ile müdahalenin süjesi olan bireyin menfaati arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı belirlenmeli ve tedbirin gerekliliği konusunda somut olaya özgü açıklamalarda bulunulmalıdır
44. Ayrıca özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğu konusunda idari ve yargısal makamlar tarafından oluşturulan gerekçelerin ikna edici nitelikte ilgili ve yeterli olması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ata Türkeri, §§ 45, 47; Murat Deniz, B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 66). Yine söz konusu tedbirlerin yargısal denetiminin usule ilişkin gereklilikler yerine getirilerek etkili bir şekilde ve makul bir süre içinde tamamlanması önemlidir"
Cümlelerine yer verilmekte, devamında da;
46. Somut olayda belediyede fen işleri müdürü olarak görev yapan başvurucu, kademedeki büro başkan danışmanı olarak görevlendirilmiştir....
49. Yukarıda ayrıntıları ile belirtildiği üzere hizmetin niteliği gereği belirli nedenlerle veya dönemlerde kamu kurumları tarafından atama ve görevlendirme işlemi yapılmasında belirli bir takdir alanı bulunduğu açıktır. Ancak bu takdir yetkisi keyfî şekilde kullanılmamalı, işlemin keyfîlik içermediği konusunda idare ve yargısal makamlarca ilgili ve yeterli gerekçeler açıklanmalıdır. Keyfîliğe yol açan ve hiçbir gereklilik ortaya konulmadan tesis edilen işlemler, işlemin muhataplarının temel haklarına ağır bir müdahale olarak kabul edilebilir." denilerek keyfi geçici görevlendirme işleminin özel hayata saygı hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarında tazminat ödenmesini gerektiren fiil ve haller arasında sayılmaya başlanan mobbing (psikolojik taciz) çoğu zaman ispatı zor olmakla birlikte, kamu görevlisi hakkında tesis edilecek idari tasarruflar ve açılacak idari davalar ile somutlaşacak ve akabinde hem ceza yargılamasına hem de tazminat davalarına konu olabilecektir. Mobbing olduğu düşünülen atama, görevlendirme, disiplin cezası vb her türlü işlemin dava konusu edilmesi, ileride açılacak olan mobbing davalarına öncülük edecektir.